24 Şubat 2009 Salı

roma tatili <3


1953 yılı orjinal adı Roman Holiday olan, siyah beyaz amerikan yapımı oscarlı bir film. senaristi Dalton Trumbo olmakla beraber 118 dk boyunca sıkılmadan izlenebilicek nitelikte bir romantik komedi.
aslında ben pek sevmem romantik komedileri. :) boşa vakit kaybı gibi gelir ama konu audrey hep burn olunca her şeye katlanabilirim sanırım. neyse :) romantik komedi diyip geçmemek lazım tabi. bu hali ile beni sabaha karşı saat 4 te ağlar konuma sokmayı becerebilen romantik komedilerden kendisi. üstelik Hepburn' e en iyi kadın oyuncu oscarını aldıran film olma özelliği de beni özellikle cezbetmekte. En iyi kadın oyuncunun yanı sıra film aynı zamanda artı 2 oscar daha almış, ki bunlardan biri en iyi kostüm ile Edith Head e diğeri de en iyi yazar (senaryo) olarak Dalton Trumbo' ya gitmiş. Hepburn'den sonra filmdeki oyunculuğunu ciddi anlamda takdir ettiğim ikinci kişi ise, elbette ki erkek başrolü elinde tutan Gregory Peck. Beyfendiimiz role resmen bürünmüş herşeyi ile . ukalalık bilgiçlik mimikler üç kağıtçılık. kendisine hayran kaldım.
ha bir de ekşi sözlüğü kurcalardan dikkatimi çekti :) Bizim Türkiye'liler bir de bu filmin türkçesini çekmiş :) filiz akın ve kartal tibet oynuyormuş sanırım adı da istanbul tatili imiş. bi güldüm ama sonradan neden Hülya Koçyiğit dururken filiz akını oynattıklarını çözemedim.
Sahiden,
ne kadar çok benziyor Hülya Koçyiğit Audrey Hepburn'e?



17 Şubat 2009 Salı

aşk acısına çözümlemeler

dinle bi ilk önce buna tıkla da dinlemeye başla.aşk ne anlarsın o zaman.

insanları anlamakta zorluk çekiyordum. ben de aşık oldum ben de üzüldüm hatta delirdiğim de oldu şu yaşıma gelene kadar. aniden pat diye uykuya dalışlarım bayılışlarım uyuduğum yerde uykuda ağlama krizlerine girişlerim, tekme tokatla o krizden uyandırılışlarım da oldu.
LAN.
ben de sevdim.
ben de sevdiğim adamla yaşadığım aşkı dünyanın merkezi sandım çoğu zaman.
ama oh şit anti depresan demedim.
çünkü dediğim zaman 1. haftadan sonra hiç bir şeyin değişmediğini gördüm fırlattım attım denize gitti.
(evet denizi kirlettim.)
geri döndüğümde ilaçlar nasıl etkiledi diyince insanlar ah evet aldım hepsini süperim dedim eve geldim anıra anıra ağladım.
sonra yine zayıf düştüm gittim yine ilaca sarıldım sonra 3. günde
LAAN?!
dedim ne yapıyorum. kocaman bir korkaktan öte biri değilmişim ben. acıyı yaşadım daha fazlasından korkuyorum dedim.
nefes aldığımda koku duymayı unutmuşum.
kocaman aylar geçmiş hala aynı anda oturup kalmışım.
böyle olmaz dedim yine fırlattım attım.
deli miyim.
neden dibine kadar yaşamaktan korktum dedim kendime.
dibin olmadığını anladığımda ilaca sarıldığımı farkettim. her dibin sonsuzluğuna ilerlediğimi farkettiğimde de yok olmak istemediğimi farkedip ilacı fırlattığımı.
AH BİR BİYOLOG OLARAK SEN NE HAKLA BIRAKIRSIN KAFANA GÖRE İLACI diyen doktoruma burdan nanik çekebilmeyi çok isterdim, şu an mesela.
yada daha öncesine, her canım acıdığında pasifloraya sarılırdım. çok da severim hala ama dur dedim zeynep kendine dur de.
napıyorsun. sigaradan farkı ne. bir çeşit bağımlılık değil mi?
AĞBİ AĞLİCAM Bİ SİGARA VERSENE BE.
peki al zıkkım iç.
keyif için değil zayıflığını kapamak için iç
geber.

ne gerek var.
şşş la;) Sana birini bulak unutursun mantığındaki her insanında zihninin orta yerine kaka yapasım var mesela.
ne bu?
şimdi bu aşk mı ?
ya sevemezsem diye birilerini harcamak mı?
hayır seviyorsun abi.
ben sevdim.
yine acıyor canım ama çaktırmıyorum. :) daha büyümek belki bu uslübunu bilmek acı çekmenin
hala özlediğim biri var
hala sevdiğim ama görüşmediğim
varsın olsun dedim en son.
yan yana birb irimizi yıpratmaktan öte yaptığımız birşey yok.
ben iyiyim böyle severim uzaktan dedim.
seviyorum.
napalım acı çekmekten kaçmak için insanları mı yıpratalık,
acı çekmekten kaçmak için ilaçlara sarılıp vucudumuzu mu yıkalım...


hayatın sadece zevk almak yönünde olduğuna inanan hedonistleri biraz büyümüş popomla selamlıyorum. ve ne gerek var diyorum. sizin anladığınız anlamda zevk sizin anladığınız anlamda mutluluk adına yaşamak, üzücek üzüleceğiniz herşeyden kaçmak zavallılıktan ötesi değildir.

HAYAT LAN.
bir daha mı geliceksin?
elbette geliceksin ama bu hayat olmayacak geliceğin.
en ince tadına vararak yaşasana .
kaçmasana acısından da üzüntüsünden de.
çok hedonistsen bundan da tat çıkarsana.



içinden sayıklasana seni duymadığını bile bile duyucağından emin
SEVSENE BENİ diye


sevsene beni lan!
desene
sürekli
seni seviyorum desene duymayacağını bile bile içinden, ama bileceğinden emin
SENİ SEVİYORUM LAN.
desene.
bir gece kolunun birini yana açıp ona sarılıp uyusana.


bu kadar mı ucuz sizin aşklarınız ilaçlara satılıcak kadar.

aşk diyorsan adına bi dibi görsene...
sonra konuşsana.


öf.
kaçmayın bi.
hayat o kadar unutkan ki.
siz ben unutmicam acı çekcem deseniz bile silip atıyor herşeyi tarihin tozlu sayfalarına. dalga geçmiyorum...

ha silemedi mi?

GİT LAN O ZAMAN.
DE Kİ ABLA / ABİ UNUTAMADIM BEN SENİ.
Bİ EL AT DA BERABER ÇIKALIM ŞU CEHENNEM HAYATINDAN
SEVİYORUM SENİ
falan de.
ne biliyim



ama kendini aşağılama. yok etme. zehirleme.
tadını çıkar her anın.






günün şarkısı - astor piazzolla & yo yo ma - libertango

15 Şubat 2009 Pazar

iki kitap bir bot bir de aptal kuş


dakikalardır elimi yazmak için klavyeye her uzatışımda cik cuk cuk diye öksürük krizine giren aptal bir kuş evet. şakir. sinir etti beni panik oluyorum elim ayağım titriyor. yemek yemeği bir türlü öğrenemedi kaç senedir. sürekli bir yerlerine kaçırıyor. al işte şimdi de kapşonuma tünedi. neyse. biz kitaplarımıza geçelim.




efenim ilk kitabımız platon-seçmeler.


bu kitapla beraber benim sokrata aşık olmam yine yeni yeniden. kesinlikle okunması gerektiğini savunduğum insanın ufkunu geliştiren bir kitap. hem sonuna sokratesin savunmasını da koymuşlar :) en büyük seçme olarak. ve ben tekrar okuduğumda olayları daha geniş görebildiğimi farkettim. iyi olur efendim okuyunuz...





gelelim korshunova - felsefe nedir e

diyalektik materyalizmi savunduğunu düşündüğüm marksist bir filozof. felsefik temellerin açılımları tanımları farkları çok güzel verilmiş kitapta. örnekler net ve yalın bir dille anlatılmış. bir paragraflık cümlelere pek rastlamıyoruz ya da ben dikkat etmedim. tam not alına alına okunucak kitaplardan. okuyorsunuz dili de akıcı olduğu için çok okudum sanıyorsunuz bir bakıyorsunuz 7 sayfa olmuş ancak oysa ki siz 20 sayfa okuduğunuzu düşünüyorsunuzdur. bilgiler o kadar sık ama rahat verilmiş kitapta. temellendirme açısından kitabımızı çok takdir ettim tavsiye de ediyorum.



botumuza gelelim.
her giyip dışarı çıktığımda arkadaşlarımın aa yooo hayıııığğğrr diye tepki gösterdiği yağmur botlarım iki gündür hayatımı kurtarmaktalar. onu da anlamam ama hadi anladım diyelim kızılayda kocaman kocaman göllerin oluşmasını, yaya yollarında dahi; peki ankamall civarında bildiğin giriş yolu üzerinde bile bu göller ne arıyor. sizin ayaklarınız cambul cumbul su ve çamur olurken benim ayaklarım daimi kuru falan. bilmem farkında mısınız?
herkese tavsiye ediyorum efendim kullanılabilirlik açısından.
hayatımın en doğru kararı imiş o botları gördüğüm anda istiyorum diyip cebimdeki son kuruşa kadar bu botlara yatırmam. (tabi sadece bu botlara değil o arada bi çok şey geçti o kasadan benim poşetime ama.. neyse )


ve son olarak toyiki mi toykiki mi ne bir şey olmuş toy'r us lar. ne biliyim. zorla soktum erdemi kendim de girdim. dayanamam pek öyle yerlerin önünden geçerken, bakmadan bişeyler almadan uzaklaşmaya. en son kendime 5 ytl ayırdım burdan 5 ytl civarında bişey almadan çıkmam derken üzerinde kocaman bir zürafa deseni olan yastık bana göz kırptı. aynı reyondaki yastıklarımız daha pahalı olmasına rağmen üzerinde fiyat yazmayan yastığımızı kasaya okuttuğumda ufak bir çığılık atmama neden oldu :) sevinçten kendisi.
ne için mi?
efendim kütüphane sever bir insan olarak ve kırmızı koltuklarda ölene kadar kitap okumayı dünyanın en huzur dolu işi adleden biri olarak, elbetteki peluş köpeğim süt ten sonra bir yastık beni nasıl rahatlatıcak anlatamam. sütü göbeğime yastığı kafamın altına koyarak her gün 1 saat kitap okumak beni artık tüm stresslerimden arındırıcak.
:)




ek: dünya üzerinde bu kadar çok idiyot olduğunu bilmezdim. eskiden ben de öyleydim. oh may gudnıss bu gun sevgililer günü çok önemli yılbaşı beş önemli falan derdim. insanlara gülünce bu 'sevgililer günü'nde büyüdüğümü anladım. birbirlerini yediler. sen beni aramadın sen aradın yok geç aradın erken aradın görüşemedik görüştük diye. abi ayıp. bence sevgililer gününü insanlar ayrılsın zina olmasın diye akp çıkarmalıydı. o kadar çok insan ayrıldı ki. -eh facebook da bi nevi dedikodu ve merak tatmini. yoksa mini feed nedir di mi?- yani yazık acıdım. insanlar birbirlerini kırdılar. ağır kelamlar ettiler. gerek yok. uygun ise buluşursunuz değilse boşverin. birbirinizi sevgililer günü için mi seviyorsunuz daha mı değerli geliyorsunuz birbirinize o günde? öyleyse yazık. gerçekten. çünkü seven adama her gün sevgililer günü - yüklenen anlamla-
herkese her gün sevgililer günü yılbaşı her gün her gün doğuyoruz lan.
:)
yazık.



ha bir de o kadar insan öldü ne yılbaşısı ne eğlencesi diyen bi çok insanın bi kız kendisine versin bi erkek kendisini sevsin diye gidip israil mallarına parayı yatırma ihtimalinin ironik olasılığını düşündükçe daha da bir gülüyorum :)
ayrı bi idiyot da benim tabi :)
sçs jnmss kib <3 :p~~
falan.




günün şarkısı : ilhan irem - don kişot
şu an dinlediğim şarkı : bülent ortaçgil - yağmur




dışarıda inanılmaz tatlı bir kar var... :)

6 Şubat 2009 Cuma

bilmediğim

başka türlü birşey benim istediğim
senden biraz farklı
ruhunla aynı
senden biraz kısa egosu az
senden biraz büyük sevgisi çok
başka türlü biri benim istediğim
ne senin gibi çok yalan
ne de varlığın kadar çok gerçek
ne senin gibi çok sevdiğim
ne de senden az özlediğim
ne senin gibi yokluğu farketmeyen
ne de senin gibi varlığını yitirdiğim

başka türlü birşey benim istediğim
nasıl derler
en güzel sözlerle başlayıp en anlamlı küfürlerle bitirdiğim
sessizce beline dolanmışken boynundan derin derin içime çektiğim
dudaklarından öperken çekip çat diye gidebildiğim
uzak diyarlara özgü
içinde çaktırmadan acı dolu
senden çok uzak ama seninle bir o kadar aynı
tarifsiz kalınan anların tanımı
bambaşka biri benim istediğim.
ne bu kadar çok bildiğim
ne senden az bilmediğim
ve sen kadar ben olan
ne de aslında bu kadar benden farklı olan.


Ve
ne sensin aslında benim istediğim
ne de senden bir harf farklı biri...