25 Eylül 2009 Cuma

sevmiştik'lerimiz

sevmiştiklerimizin gölgesinde yaşıyoruz
ilk duyduğumuz masala inanmak istercesine
ne zaman çıkarıldığımızı bilmeden
kendi masalımızdan
kaybetmeyi asla kabul edemeden
yok olmaya başlıyoruz
sevmiştik'lerimizin gölgesinde yaşıyoruz
önce ruhumuz çürüyor
korku dolu çığılıklarını etrafa saçarken
ve bir ölüm kokusu havada
iyice içimize çekiyoruz her sabah
ve gülümsemeye çalışıyoruz
yüzümüzün tüm çarpıklığı ile.
sevmiştik'lerimizin gölgesinde yaşıyoruz
kendimizden korkarcasına
kendimizi umulmadık bir durakta unutarak
bırakıp gittiğimiz ruhumuz soluyor sonra
ellerimiz tanımadığımız ellerin sıcaklığına alışık
ve terli bedenlerimizde yaşam buluyor
tüm kötülükler
ve biz kötülüklere tutunarak yaşıyoruz
sevmiştik'lerimizin gölgesinde yaşıyoruz
artık ne kadar az sevebildiğimizi inkar edercesine
bir beden sofrasında
herkesi yemeye çalışıyoruz
nice ruhlar içiyoruz
sevgiye karşı doyumsuzluğumuzla
ve ne kadar az tatminkarız
çünkü kendi masalımızdan ne zaman kovulduğumuzu bilemeden
yeni masalllara saldırıyoruz çoğu zaman
hep daha iyisini yazmak adına
ellerimiz kalem tutamayacak kadar çürükken
ve beynimiz öylesine erimiş.
sevmiştik'lerimizin gölgesinde yaşıyoruz
her yerde bir ten cümbüşü -öylesine arsız, çıplak
sıklıkla düşüyoruz
-ademin kovuluşu gibi
ve her kalkışımızda 'daha güçlü' dillerimizin ucunda
-oysa cennetten ne kadar uzakken dünya.
oysa, her yara iz bırakırken
ve alıp götürürken pürüzsüzlüğünü tenin
saflık beklemenin yalancılığı içinde
hep bir daha sını bekleyerek yaşıyoruz
ve zaman
kocaman bir çocuk
ellerinde ipler
bizleri oynatırken,
kahkahaları beyinlerimizi tırmalıyor.

ve sevmiştik'lerimizin gölgesinde yaşıyoruz
bir daha sevebiliriz inancıyla.
oysa bir kez ölenlerin
bir daha nefes almaya inançları kalmaz
utanmaz bir tavırla görmemezlikten geliyoruz.