29 Haziran 2010 Salı

yol hikayeleri

kışları soğuk olur bu şehrin ve derin bir yalnızlık barındırır içinde. sokak lambalarını sisle kaplar her gece melekler ve caddeleri bir o kadar ıssız kalır gece 12 ye doğru. köşe başlarında 3 5 ayyaş hayatın haksızlıklarına nara atar ve tecavüzü boldur insanlarının.
kiminin hakkına tecavüz ederler, kiminin acımadan kıçını ellerler ve kimi kadınlar kuytularda ölü bulunur iç çamaşırları sıyrılmış.
acıması yoktur bu şehrin, melekler bile karanlığa iterken olanları ve olacakları.
perdelerin ardından sızan sarı ışıklarda bir huzursuzluk yatar. yeni doğan bir bebeğin 'ben de buradayım' hıçkırıkları, hayatın adaletsizliğine karşı isyanıdır sanırsınız. ve kışları soğuk olur bu şehrin, her ayaz derin bir kar tabakası örter insanlarının kalplerine.

böyle bir şehirde uyandım ben bir sabah ansızın adımı dahi bilmiyorlardı ve çığlıklarım gülücüklerle karşılandı, hatırlarım. bir çok bilim insanı itiraz eder, olmaz der bebekler doğdukları anı hatırlayamaz der, ama her insan bilir içten içe ilk doğduğunda neler yaşadığını. ve böyle bir şehirde gözlerimi yumuyorum artık yaşadığım anılara ve eski hayatıma. terkedişlerim arabaların tekerlerinde uzanan yollar oldu ve ben benliğimi terkediyorum, hiç bilinmeyen bir dayara gitmenin verdiği 'rol' ile kendimi daha kocaman hissediyorum. oysa ki kim bilebilir ki aslında bilinmeyenler en çok bilinebilir olanlardır.
risk insanın içindeki merak duygusuna taktığı adrenalinden başka birşey değil çoğu zaman. ve ben içimdeki durgunluğu dindirmek adına kendimi adrenalin denizine atıyorum.
kafamdakiler, olacağını bildiklerim, ama olmamasını temenni ettiklerim, şaşırtırlarmı beni acaba diye hayatımdaki her şeyi terkederek gidiyorum bu melekleri küstüren şehirden.
insan ne çok yalan söyler diyor yanımdaki kadın telefondaki sese, ve ben başımla onaylayıp cevap veriyorum; en çok yalanı da kendisine ...
garip garip bakıyor kadın, içine işlemiş huzursuzluk hissiyle ve gülüyorum, karşılığında aldığım bir demek öfke dolu bakışa.
belki de hiç ait olmadığım bir dünyada yaşıyorum ve çok özel biriyim; bir çok insanın dimağında kendilerinin olduğu gibi. bunu bile bile kendimi kandırıyorum.

yollar, bitmek tükenmek bilmeyecek, ama dünyanın çemberinden çıkamadıkça da başladığımız yere bizi geri getirecek yollar. umutların umutsuzlukların, hayvan leşleri ile süslendiği, sonlanmayacak yollar. koridordan uzanıp, sonu görünmeyen caddeye bakıyorum. otobüsün ışıklarına yana döne gelen,ölüme uçan, ışık uğruna ateşe koşan böcekler gibi, bir ışık uğruna kendimi ezeceğimi bilerek, umut dolu sonuma uçuyorum.