25 Aralık 2008 Perşembe

warmness on the soul


Your hazel green tint eyes watching every move I make.
And that feeling of doubt, it's erased.
I'll never feel alone again with you by my side.
You're the one, and in you I confide.

And we have gone through good and bad times.
But your unconditional love was always on my mind.
You've been there from the start for me.
And your loves always been true as can be.
I give my heart to you.
I give my heart, cause nothing can compare in this world to you.

And we have gone through good and bad times.
But your unconditional love was always on my mind.
You've been there from the start for me.
And your loves always been true as can be.
I give my heart to you.
I give my heart, cause nothing can compare in this world to you.

I give my heart to you.
I give my heart, cause nothing can compare in this world to you.




- ne alakası var di mi.. ama öyle işte. hiç bir şey demeyeceğim. bu kadar. o kadar basit ki aslında. bir kaç şarkı vardır böyle. değişir . kişisi değişir zamanı değişir yaşanmışlığı değişir ama şarkı kalır. şarkı sensindir çünkü. şarkı dinleyendir falan. bu şarkı . öyle. -

ömrümün şarkılarından: avenged 7 fold - warmness on the soul


sahi 2 yıl oldu ben bu grupları dinlemeyeli. hayatımı nerede bıraktığımı bir bulsam yeniden tutunucam. ama yok...

22 Aralık 2008 Pazartesi

ulak


değişik bir filmdi. çekimden çok hikaye beni sardı sarmaladı. o kadar masal o kadar hayal ürünü ama o kadar gerçek ki... yine de filmin bir yerinde bunu izlemeye ihtiyacım varmiş dedim. derslerle kıssadan hisselerle öğütlerle dolu bir hikaye.
çetin tekindorun oyunculuğu zaten ıssız adam da bile ağlamayan beni hüngür hüngür ağlatıcaktı neredeyse gözlerim doldu ve dolduğu gibi kaldı bir yerde. dehşet içerisinde izledim.
dediğim gibi sinana msn de defalarca abi kim kurgu kimin hikaye kimin diye sordum. zira filmi değil kitabı olsa çok keyifle altını çizerek okuyacağım bir kitap olurmuş.
oturup bir gün bir kez daha izleyeceğim yerleri var aklıma yazdım. notlarını düşerek izleyeceğim yerler hem de. ama kötülük asla yerde kalmaz. bir kez daha inandım.
onur yüzügüllüye teşekkür etmeliyim sanırım. eğer bana çağan ırmak'ın bi ulak ını beğendim başka bir filmini beğenmedim demeseydi bu film benim dikkatimi asla çekmezdi belki de hafızamı zorlamasam hatrımda bile olmazdı varlığından bile haberdar olduğumu unuturdum.

sonra... müzikler zaten ayrı güzeldi filmdeki. bir an önce bir yerden bu film müziklerini edinmem lazım. savaş abiye de vermem lazım...

filmin afişinde de dediği gibi


bazen tek çare, bir hikayeye inanmaktır.


ek: yalana değil hikayeye...

hayran oldum.
hikayesine hayran oldum filmin.
verdiği derslere öğütlere hayran oldum filmin...



20 Aralık 2008 Cumartesi

meleklerin düş yaşamı(1998)


yani diğer bir adıyla the dreamlife of angels ya da orjinal adıyla la vie revée des anges... savaş abinin bu filmi acilen izlemen lazım ve bu küçük hanımın, zaten de sana çok benziyor, rolünü ne doğallıkta yaptığını gözlemlemen lazım diyerek dikkatimi çektiği film. bilgisayarından - bazen teknolojiye çok teşekkür ediyorum bknz: harici harddisk - emercesine aldığım filmler içinden eve geldikten bir süre sonra açmama rağmen rol inceleyeceğim analiz yapacağım derken, 1 saat 53 dakika süren filmi 3 saatte izlediğim konsept. ağzım dilim tutuldu sinirden ağladığım oldu. bu nedenle ambele bir biçimde yazdığım saçma sapan bir yazı haline dönüşeceğini hissediyorum şu anki blogumun.
filmde neye sardırıp neyi analiz edip hangi noktaya dikkat ediceğimi şaşırdım ama oyunculuk böyle bir şey olamaz. işlediği konu sosyolojik açıdan zaten inanılmaz ve bu kadar net ve olası çekebilirlerdi hızlı gelişen bir arkadaşlığın akabinde getirebileceği yıkımın kişilere ve kişiliklere sarfettiği sözler ile giydirdiği rolleri. belki sonu o şekilde bitmese beni daha bi etkileyebilirdi yani bana bıraksaydı ama düşünüyorum da daha ne kadar etkileyebilir ki bir film beni...

gel gelelim detaylıca inceleyip örnek almam gereken Élodie Bouchez ablamıza. izlerken güzelliğine mi hayran oluyum yoksa beni benzettikleri için onore mi oluyum yoksa oyunculuğuna ve doğallığına role kendini kaptırmışlığına açık ağız mı bakıyım anlayamadım...
yanı sıra... filmin fransızcası aslında çok net ve anlaşılır.. benim izlediğim türkçe alt yazıda bazı yerler atlanmış bazı yerler de farklı çevirilmiş gibiydi ancak bu film bir de beni bu yönden mutlu etti ki, aslında fransızcayı sandığım kadar unutmadığımı gördüm özellikle dinleme açısından.

filmde beni en çok yıpratan sahnelerden biri iki kızın arasında ortaya çıkan bir erkeğin neden olduğu çatışmaydı. zira o çatışmayı en derinden baya uzun bir süre içinde yaşamış bir dişi olarak ve içimdeki iki sesin durmadan tek bir bedende kavga etmiş olduğu bir dişi olarak filmi kapadığımda burnumdan soluyordum ki zira hala sinirliyim... kendime...

aferim..
yine de mutluyum uzun süre sonra olsa da ne olduğum ve ne olmam gerektiğini gösteren mükemmel bir film izlediğim ve harcadığım vakte uzun süre sonra değen ilk film olduğu için...


bugun onur yüzügüllüden :) back to the future serisinin hepsini sömürüyordum az kalsın. son anda durdurdum kendimi yurtta oturduk çizgi film izledik konuştuk. eğer ben o seriyi alsaydım sabah akşam açar açar izlerdim. hastalık oldu. en son bilgisayarımdan silip kurtuldum :)(:


günün şarkısı : il divo - isabel






16 Aralık 2008 Salı

bulağğğmadığğğmmmm


bu bayram bana iyi gelmedi :) resmen boşluktan ölücektim falan. hafta içi başıma gelebilecek sınavlar ve sunumlar hakkında pek bir fikrim de yok üstelik... ve hatta ben artık anladım ki, bana boşluk ve tatil iyi gelmiyor. çünkü düşünmeye başlıyorum, çok gereksiz şeylerde takılmaya başlıyorum sonucu ise son iki gündür geceleri olduğu gibi hüngür hüngür ağlamak oluyor. sabah kalktığımda da uyanmak istediğim halde kafamı yastıktan kaldıramamak çünkü tek gözümün çoktan kapanmış olması ve baş ağrısı çekmektense uyumayı tercih etmek oluması oluyyor.

güncenin başlığını koyamadım zira karar veremedim, bilemedim daha nelerden bahsediceğime. aslında sorumsuzluk olabilirdi çünkü gerçekten bayramın bana getirdiği süpriz ve hoşlukları görebilirim ağlamak yerine ve ne kadar dolu olduğumu aslında bilebilirim...
en güzeli bir uzun metraj film teklifi almış olmamdı :) zira bunun için bir şive çalışması yapmam lazım 15 gün içinde. isteyince oluyormuş. o kadar istiyordum ki yönetmen :))) tamam dedi beni görür görmez ve ister misin dedi daha ben ağzımı açmadan... kanım ısındı resmen. ama o şive çalışmasını yapmam lazım. yanı sıra tiyatro oyun çalışmalarım olucak. bir ara sinematek'e gitmem gerekicek. ve acilen elitten filmleri alıp izlemem lazım ve bir yandan da maltepe leo ile ilgili bir okuma programı çıkartıp okul müdürü ile konuşmam lazım. sonra chp ilçeye gitmem gerekicek falan...
allahım :p ne ara yapıcam sınavlar ve sunumlar da var.
evet evet iyi oluyor. benim kendimi ve zihnimi boş bırakmamam ve beni mutlu eden şeylerle uğraşmam lazım yoksa kendimi koca bir boşlukta kaybedicem... eh kabullenmem de lazım ki insanlar bazı şeyler ben kadar yoğun yaşayamayabiliyorlar ve kendilerini olduğu gibi tanıtmak yerine olmak istedikleri gibi tanıtabiliyorlar karşılarındakine... buna paralel kandırıldığımı artık hazmetmem lazım..

captıs captıs....
yılbaşında 17292 tane seçeneğim var .. tepem atıcak yemin ederim kendimi eve kapayıp aile saadeti yaşıcam bu gidişle...

belki bi part time görüşmeye giderim bugun hem.. ama ne ara çalışıcam bilemiyorum...
:)(: daha tez yazılıcak..

ben tembel değildim ne bu sorumsuzluk peki...
erdemle konuştuk işte. öyle bir şey ki buna tembellik diyemezsin kuvvetin gücün olmuyor elini oynatmaya dedii


holly depression :p


şaka bi yana yine yemekten kesildim ben... taze fasulye belki...


günün şarkısı : the faint - take me to the hospital...


I(L) yeşil oje.

12 Aralık 2008 Cuma

Ayışığı

perdeyi hafif aralayıp da ayın uyurken yüzüme süzülmesini hissetmeye hazırladığım gecelerde kendimi, mavi periler dolanıyor sanki tüm ışıltıları ile bedenimde..
aklıma masaj yapan, tenime dokunan, gülüşen, çığlık atan ve hatta mutluluktan dans eden...
uykumda ufak tefeklerle beraber meditasyon yapıyorum..
bazen yumuşak bir klarnet sesi değiyor kulaklarıma gözlerimi açıyorum, yatakta ben uyurken usul usul dolanıyorum gecenin içinde ruhumla...
ruhum mavi beyaza boyanıyor ve ben huzura eriyorum...
ay ışığına sarı diyenler ne kadar yanılıyor, ama güneşten yansıyor diye bitirirken cümleleri..
ben bedenimde onun tüm buz maviliğini, onun tüm mavi beyazlığını ve ben vucudumda onun tüm turkuazını hissedip, kendimi tüm kötü huylardan arındırmak üzere onun kollarına bırakırken, ne kadar da yanılıyorlar ona sarı diyerek...
geceleri uyanıp ince bir flut sesinde bazen bir peri kadar küçük ruhumla kanat çırpıyorum ışıltılar saçarak bedenimin etrafında, ve bazen de yatağımın altında saklanan kırmızı sapkalı koca burunlu cücelerle oyunlar oynuyorum...
bazen ruhum o kadar arınıyor ve büyüyor ki, kimse anlamadan kendisi bile bilmeden onun yanına gidiyorum...

sevmek karşılıksız olduğunda güzel..
ay sever mi beni bilmem ama, ben onu çok seviyorum...
toprak anayı tüm bedenimle kabullendiğim gibi....

seni seviyorum demeyi asla unutma....


günün albümü : Azad- Armenia, traditional music :)(:


9 Aralık 2008 Salı

kar


her güzelliğin içinde bir yoruculuk var. gülü seven dikenine katlanmalı çoğu zaman.
şimdi yağarken güzelde gökyüzünden köpük köpük buza çekince bakalım neremizi kırıcaz endişesi beni benden alırdı eskiden..
şimdi kırığın bile tadını çıkarmak gerek diyorum.
sahi arı sokmadı beni.
acaba nasıl bir duygu falan :)

bu sene kararlıyım poşetimi kapıp gidicem fiziğin yokuşuna.
3 senedir durmadan istiyordum kısmet olmamıştı.
bırakıcam kendimi sürüklenmenin heyecanına.:)

benle gelen olmazsa ki :) kesin olur ama
ek olarak altuğ u da sürüklicem :))


donald duck gibi bağırarak kaymak istiyorum zira.


hallelujah!
:)

sıcak bol sütlü kahvem huzur dolu toplu odam kitaplarım dostlarım kuşlarım aşağıda kedilerim :)
pencereden dışarı bakınca yağan kar düşen yapraklar :)

toprak anaya tapınmadan duramaz ki insan...

hayatıma giren herkesi çok seviyorum.
uzun süredir
çok çok uzun süredir bu kadar huzurlu olmamıştım.
:)(:

dersime geri dönmeliyim...
etrafınızdaki herşeye, düşmanınıza bile seni seviyorum demeyi unutmayın.
kimseyi de düşman bellemeyin...


aqua. =)


güneş ve kar :)

anın şarkısı : lorena mckennitt - lady of shalott

donumdaki para


uzun süredir böyle iyi bir öykü kitabı okumamıştım. uzun süredir dediğim gerçekten uzun bir süre kavramı. en son muzaffer izgüleri sait faikleri okuduğumda sanırım lisede ya da ortaokuldaydım, zorunlu okumaları idi edebiyat derslerinin... ve hatta ben genellikle o derslerde verilen kitapları daha önceden okuduğum için hep istediğim yönde kitap okuyabilme iznine sahip bir öğrenciydim.
neyse, 2 hafta önce kütüphanede ders çalışırken sıkıldım kendimi eski kitapların kokularının içine attım.
bilirsin ikinci el kitap benim için herşeyden daha değerlidir. çünkü, evet, içinde anılar vardır notlar imzalar vardır. bana başkalarının yaşamlarından kattığı bir şeyler vardır. işte ben de böyle kütüphaneyi kocaman bir sahaf gibi düşünüp düş dünyamla o kitapların kokuları arasında meditasyon yapıyordum ki, masama ders çalışmak için geri döndüğümde elimde bulduğum iki kitaptan biri bu kitaptı.

dediğim gibi ne zamandır, bu kadar toplumsal içerikli toplumsal olaylara duyarlı , hzipçi ve ince mizah içeren öyküler okumamıştım. bu kadar doğru dürüst ve net anlatımlara sahip.
muzaffer izgü'yü bir kez daha sevdim. :) umarım ileri de ben de bu insanların tırnağı kadar başarılı olabilirim :)

her neyse
birazcık araştırdım kitabı
benim elimdeki 5. baskısı
bilgi yayınevi yeni mizah dizisinden
birinci basımı 1977 de yapılmış benim elimdeki basım 1992 ye ait.
kitap 188 sayfa (ama 3 saatte oyalana oyalana rahatlıkla biticek bir kitap)
kdv dahil 2000 liraya alınmış :)
şimdiki fiyatına sitelerden az buçuk baktım 6.75 ile 9 ytl arası değişen fiyatlara sahip.
piyasadaki sanırım 9. basımı :)
yine aynı yayınevinden
ek olarak da 1978 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü olan bir kitap (zannımca ödülü alan donumdaki para isimli öykü ama bu kitap içersinde bulunmakta)

keyifle ve afiyetle iyi okumalar dilerim :)(:


anın şarkısı : dolapdere big gang - jailhouse rock
ohlala!

8 Aralık 2008 Pazartesi

Gölgesini Çiğneyen Kadın


kitaptan bahsetmeden önce düşmem gereken önemli not, arka kapağının okunmaması gerektiğidir. okumamıştım. iyi etmişim. ilk bir paragraf dışında arka kapakta kitapla ilgili önemli düğüm noktalarının açılmış halleri verildiği için pek haz verici bir kitap olmayabilir sonrasında.
ilk paragrafı da ben olduğu gibi buraya yazacağım zaten:

Gölgesini Çiğneyen Kadın Anadolu Selçukluları'nın çnemli merkezlerinden biri olarak tarihsel dokusu,gelenek-görenekleri,sosyal yaşamıyla özgünlüğünü koruyan ancak yeterince tanınmayan bir Anadolu kasabasının 1930-1950 yıllarındaki sosyal yaşamını,kültürel yapısını,aile ilişkilerini romanın baş kişisi Banu'nun geriye dönüşler ve bugünü arasında gidip gelişleriyle örgülenerek anlatılıyor.


benim odtü kütüphanesinden edindiğim kitabın yazarı Zeliha Akçagüner ve yayın evi Altın Kitaplar. Birinci basımı nisan 2005 te yapılmış. çok da eski bir kitap değilmiş yani...



kitaba gelince kısacık diyeceğim bir kaç şey var. bir kere öyle boş okudum bitti kitaplardan değil kesinlikle. gerçekten ilgimi çeken kısmı kitabı elime almadan önce 1930 ve 1950 ler arasındaki Türkiye de Anadolunun nasıl olduğundan bahsetmesiydi ve kitapta o döneme ait aile ilişkileri, yaşam tarzı , varlık yokluk harika bir biçimde verilmiş. zamanın önemli kişilerinden de bahsedilmiş. işin içine az buçuk siyaset de katılmış.
ancak benim en etkilendiğim kısım yazarın zaman zaman süslü zaman zaman net anlatımı idi. duygularını özellikle son 80 sayfada yapmacıksız olduğu ve olması gerektiği gibi kendini saklama ihtiyacı gütmeden olduğu gibi anlatması bana bazen yok artık dedirtirken bazen de aslında haklı kadın dedirtti.


ben çok beğendim
herkese de tavsiye ederim

ama dediğim gibi lütfen arka kapağı okumadan alın okuyun kitabı
arka kapakta olduğu gibi olay örgüsü anlatılmakta zira.

:)



günün şarkısı : mfö - ah bu ben.


aslında günün şarkısı değil şarkıları vardı zira sabahtan beri notre dame de paris dinliyorum ama bu kitapla ilgili bilgi yazarken ne dinlesem diye araştırıyordum arşivimi ve karşıma bu şarkı çıktı.
dedim ki işte, kitaba bir şarkı atfedilcek olsa sanırım bu olurdu


:) sevgiyle...

3 Aralık 2008 Çarşamba

kimsenin namusu olmayacağız


Yine hepimiz yurtlarda yaşanan skandallarla ürperdik. İstanbul yurtlarında genç kadınların bakire olup olmadığı sorgulandı bir kez daha. Geçtiğimiz günlerde kadınlar bir yurtta bekaret testine zorlandı.

Diğer bir yurtta boynunda ve yüzünde kızarıklıklar olduğu gerekçesiyle "Kızınız cinsel ilişkiye girmiş, durum ortada!" denilip ailesinin ve yurt yönetiminin zorlamasıyla bir kadın bekaret testine zorlandı. Yurt yönetimi genç kadını falçatayla "Üzerindekileri çıkar yoksa kıyafetlerini parçalarız!" şeklinde tehdit ederek, genç kadına zorla bekaret testi yaptrdı. Ayrıca babası kızına zorla iki ayrı hastaneden bekaret raporu aldırdı. Üstelik "kızını" okuldan aldırdı, bekaret testlerine çok para harcadığını söyleyerek!

ŞAŞIRMADIK. Biz kadınlar şiddetin her türlüsüyle her an her yerde karşılaşıyoruz. Yasal olmamasına rağmen fikrimiz sorulmadan zorla bekaret testlerine maruz kalıyoruz. Yurtlarda görevliler, evde babamız, yanımızda sevilimiz korunmaya muhtaçmışız gibi "namus"umuzun, aslında bize ait olmayan kendi "namus"larının bekçiliğini yapıyorlar.

FARKINDAYIZ. Biz kadınlar bir araya geldikçe, mücadelemiz yükselecek, sesimiz daha güçlü çıkacak. Sen de sesini yükselt!

BEDENİMİZ BİZİMDİR!

mor çerçeve - odtü