23 Mart 2010 Salı

derin

kendimi kabul ederken yalnız kalıcağımı biliyordum, ama şu an yaşadığım yalnızlık tabirinin çok ötesinde. içinde kaybolduğum, boğulurken son kez güneşin ışıklarını gördüğüm derin bir mavilik gibi sakin ve sessiz yitip gidiyorum. içimde ne fırtınalar kopuyor, çoğu zaman kendimin bile haberi yok. ve gecelerden korkuyorum.
kendimi red etmekten vazgeçip, kabul ettiğim gün garip bir kiraz kokusu vardı rüzgarda ve çileklerle bezeli bir pasta duruyordu önümde, onsekiz yaş. sanki reşit olana kadar kim olduğuma ailem karar veriyormuş gibi, 18 yaşına girdiğim doğum günümde kendim olmam gerektiğini artık kabul etmiştim ve söz vermiştim o gün doğan güneşe, artık yalan yok diye...
yalan yoktu ancak insanların sevgilerinin yalan olduğunu öğrenmem en büyük yıkımlarımdan biriydi 18 senelik hayatıma dair. önce diğer arkadaşlarım uzaklaştı benden bir vebalı gibi, sonra dostum dediklerimi kapı arkalarından beni yargılarken duydum. paranoyak olmayacağım, hayır bunu kendime yapmayacağım diye sayıkladığım anlar başladı, fısırdaşmaların peşi sıra. artık atılan her kahkaha bana geliyor gibi hissediyordum, ve pek de yalan sayılmazdı.
üniversite... o özgürlükler diyarı diye içimizde tabulaştırılan köreltiler yuvası. tek kalıp insanların yetiştirilme merkezi. biz daha kendi içimizde kendimize özgür değilken, daha bunu farketmemişken, nasıl bir çok 'ben' karakterinin bulunduğu bir alanın özgür olmasını bekleriz ki.
saçma! bir çok kişinin daha iyi bir eş daha yüksek bir ego sahibi olmak adına gittiği çakma kerhane hepsi, herşey. okumuş adamların bir diğerini yargılamakla günlerini geçirdiği, ve eleştrilerle yere batırdıkları insanlar üzerinden egolarını tatmin ettikleri toprak parçası. ve ben işte, sonradan görme bir çok özgürlüğün yaşandığı bu alanda, benliğimi dışarı vurdum, görünüşümden konuşmama, tam olarak ilk kez. kahkaha tahtası olacağımı, bir çok insanın ve özellikle erkek egosunun tatminine yol açacağımı bile bile haykırdım her mimiğimden kim olduğumu.
buyurun, karşınızdayım buradayım olduğum gibiyim. sizin kendiniz olamayan duruşunuza inat ben yaratılışımın emrindeyim! diye haykırdım. bir çoğunda aslında ben gizliydim , oysa ki onlar beni itebilmek için içlerinde, iyice vahşileştiklerini göremeyecek kadar körlerdi.
dayak yedim.
defalarca, bir çok kez. küfür malzemesi oldum. sanki hakaretmişim gibi kullandı insanlar kavgalarında adımı.
'amına koyyim ...'den ne farkın kaldı lan dönek!' dediler. dönek ne demektir çok sorguladım. beni açıklamalarına örnekledikleri küfürlerin hiç birinde yoktum oysa ki ben. ne dönektim, ne de vebalı, ne de kendimi ucuz hissediyordum bir hakaret kadar.
sakaryada defalarca sıkıştırıldım, tinerciler önce cüzdanımı istediler sonra da kıçımı ellediler. mıncıkladılar. beni diline hakaret olarak dolayan insanlar beni kuytu köşelere çekip bıcak zoruyla tecavüz ettiler. sesimi çıkartamadım. çıkartsam 'yalan' derlerdi. 'yalan söyluyor ibne! adı üstünde ibne işte. canı yarak çekmiş, fantazi yapıyor it!' derlerdi.
dediler de.
ve hatta dövdüler de. polise gidemezsin ki. gerçekten kadın olsan yapamazlar bu kadar rahat. şikayet edersin kodese girerler. ama ben polise gidip 'siktiler' desem üzerine basa basa, onun bunun sadist fantazilerinin ürünü olurum tecavüzden öte.

kendimi kabul ederken yalnız kalacağımı biliyordum ama şu an içimde hissettiğim şey yalnızlıktan çok ötede. derin mavi denizlerde ciğerime dolan su gibi. ifade edilemez. soğuk gecelerde arabada beklemek, korunmadan seks yapmak adına sizi domaltıp siken adamdan, para isteyince de sıklıkla dayak yemek 'kadın olsan neysen ibne. göte bir de para mı vericez. siktik tatmin ettik' hakaretlerini duymak, ve herşeyden ötesi ne insan olabilmek ne de hayvan olmayı sindirebilmek...

kendimi kabul ederken yalnız kalacağımı biliyordum ama ben olmanın bu toplumda bu kadar yadırganacağını ve bu yalnızlıkta boğulacağımı hiç tahmin etmemiştim....

Hiç yorum yok: