16 Kasım 2008 Pazar

bazı pazarlar güzeldir

pazar gününü sıkılmaya ayırmış bir insan olarak uzun süredir ağırlığını üzerimde hissettiğim artık gün pazarlarının bazen ne kadar da eğlenceli olduğunu bilme hakkını kazandım bu hafta sonu.
bir kere gün başlangıcı beni her ne kadar bunaltsa da ilk başlarda harikaydı. konutkente inen sisle öten kuş sesleri arasında sarındığım hırkanın altında titreyerek içtiğim ilk sigara kadar beni mutlu edemezdi sanırım hiç birşey...

aslında biz bu pazar eymire gidip bağ evinde bir kahvaltı planlamıştık - bağ evinde olduğunu kahvaltının daha sonra öğrendim. benim derdim eymirdi.- ancak sinanın uykucu tavrı ile benim huzursuzca söylenerek evde dolaşan yapım birleşince tam bir fiyasko çıktı ortaya.
sabah 8 de kalkıp uyku semesi koridorlar aşıp sinanı yattığı yatakta kalk kalk kalk a bağlayan cümlelerle sabit frekansta uyandırmaya çalışmam ve bunda muvaffak olmamın ertesinde, kendi uykuculuğuma yenik düşmem ilk başlarda her ne kadar suçluyu ben mişim gibi gösterse de, hemen akabinde sinanın uykuculuğunun ağır basması ve benim ağlamaya başlamam sonucu saat 12 yi buldu :)

biz de arabaya atlayıp ne yapsak derken kendimizi çukurambardaki liva bistro da bulduk :)
hemen girişteki brunch saatine baktık, derin bir oh çektik. 10 ila 15 arası yazmakta idi. canlı müzik eşliğinde brunchımızı (ay çok entelim) yaparken ettiğimiz sohbetler sonucu sinan bana konuşma yasağı koydu ve akabinde rejime girdi :) eh rejim öncesi böyle bir renk lazımdı bize. ben mi =) e spora başlıyorum - e tabi 2 aydır iyileşemedim ama azimliyim iyileştiğim anda başlicam :) -
gerçekten de brunch keyfi olan ve elbette ki :) buna para ayırabilcek istekteki insanlara tavsiye edebilirim sanırım çukurambar livayı. yemek lezzeti iyi ve ortam çok iyi olarak nitelendirilebilir. yapmak istediklerimle elime geçen parayı tartıp biçtiğimde de ancak ayda 1 pazarımı yada cumartesimi böyle bir bruncha ayırabileceğim gerçeği ile yüzyüze gelmek beni çok rahatsız etmekte. bilmem ki zaten ne kadar gerekli ayda bir kereden fazlası da :)


neyse, yapılan brunch sonrası kendimizi sinanla ne yapsak diye düşünürken okulda bulduk ve hemen ezgi ve edayı aradık. her ne kadar edaya ulaşamasak da ezgiyi aramak bizim için bir taşla iki kuş oldu çünkü özlemle berabermiş ezgi hanım. en son ne yapsak ı 4 kişi düşünürken sinanı bilkent starbucks yolundan geri çevirip tunalı botanik yoluna soktum ve harika ve olağandan farklı bir pazar günü bir kez daha başlamış oldu bizim için. yolda botanik e giderken gökayı aradık onu da aramıza kattık ve üşüye dona geze geze sıcak çaylarımızı midemize indirirken hafta boyunca neler yaşadığımızı birbirimize anlatıp kah gülüp kah üzülerek delicesine mutlu olduk ve birbirimizin yanında huzura kavuştuk.
o deil de, bir ara çay içtiğimiz kahvenin camından dışarı fırlıyordum ben :) sinanın hem çelmesine hem popo darbesine maruz kalmam suretiyle. bu da hep beraber güldüğümüz en güzel anlardan biri oldu sanırım :)


pozlar verdik düzinelerce eğlenceli fotoğraflar çektik :)

salıncakları işgal ettik kahkahalar içinde sallandık :) aslında sallanmadık. :D ezgi salllandı biz baktık :) aslında ezginin de pek sallandığı söylenemez :) gökay olmasa :) kim sallayacaktı ki :))))))) herkesin kendi derdine düşüp bir anda ezgiye özenip çocukluğunu özlediği özel bir andı o an yahu :)


sonra bazılarımız kendisi ile ilgili gizli kalmış yönlerini keşfetti :) mesela ben... dünyadaki en anti romantik insana doğru yol aldığımı gördüm. en romantik olabilecek anda dahi dediğim saçma sapan bir şey sinanın gülmeye başlamasına o anda fotoğrafımızı çeken özleme benim abuk subuk pozlar vermeme neden oldu ve böyle saçma sapan 100lerce çift fotomuz oldu sinanla. :) aman ne uyumluyuz ne uyumlu ama yine de olsun :D:D





ve son olarak da öylesine çekilen fotoğrafları incelerken sıcak yatağımda kendime yeni bir model bulabileceğimi keşfettim ki bu da gökay olmakta. arabaya dönerken hepimiz bir tek konuda hem fikirdik sanırım, o da bir sabah erkenden botanik e gelip delicesine fotoğraf çekmekti :)



harika pazarlar efendim.
içinizdeki çocuğu yarattıkça varsınız.
ve bugun bir kez daha anladım ki ben yaşamayı çok seviyorum.
en mutsuz ve en umutsuz anda dahi, en mutlu ve en umutlu anda olduğu kadar; çünkü içimdeki ufaklı aslında içimde yaşamıyor bildiğin benim o :)))




uzun süre sonra the gathering indiriyorum ama bilmem ki dinlemeye hazır olgunlukta mı ruhum ? :)


geçelim.
günün şarkısı : deep purple - black night

Hiç yorum yok: